Günümüz dünyasının giderek artan kaynak ve enerji ihtiyacı, aynı oranda artan tüketim alışkanlıkları, plansız nüfus artışı ve buna bağlı olarak gelişen enerji kaynaklarındaki azalma, iklim değişikliği ve çevre kirliliği karşımıza “sürdürülebilirlik” kavramını çıkarmaktadır. Hepimizin bildiği gibi insanlığın hızlı tüketimi ve doğaya verilen zarar bu oranda katlanarak artış gösterdiğinden “sürdürülebilir gelecek” sorunuyla karşı karşıyayız. 1970’li yıllarda 3.6 milyar olan dünya nüfusu günümüzde 8 milyar olmuştur. Elli yıl gibi bir sürede iki katına çıkan insan nüfusunun ihtiyaçlarını yeryüzünde halihazırda var olan kaynakların karşılaması mümkün gözükmüyor… Sanayiyi bir merkez, buna bağlı olarak oluşan üretim, ulaşım, ticari tüm faaliyetleri de periferi olarak ele alalım. Bu bağlamda merkez ve periferinin sebep olduğu mevcut çevresel sorunlar, ekolojik dengenin sınırlarını aşan kümülatif etkilerin birikiminden kaynaklanmaktadır. Ekonomik ve ekolojik açıdan sürdürülebilir yollar aranmadıkça bu kümülatif etki gelecekteki sınai kalkınmayı imkansız hale getirebilir.
Söz konusu durumu başka bir perspektiften inceleyecek olursak: Mevcut küresel ekonomik düzende kaynak kullanımının yenilenebilmesi ve karbondioksit miktarının absorbe edilebilmesi için 1.7 gezegene ihtiyaç duyulmaktadır (Global Footprint Network)
Grafik; İnsan faaliyetleri için ihtiyaç duyulan gezegen sayısını gösteriyor.
Grafik: 1900-2015 Yılları arasında dünya nüfusunun artışını göstermektedir. (Milyar)
1997 yılında imzalanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi niteliğindeki Kyoto Protokolü, 2005 yılında yürürlüğe girmiş olup, küresel ölçekte değişim ve sürdürülebilirliğin önünü açılması hedeflenmiştir. Gelinen nokta ve sayısal değerler çok parlak olmasa da protokol ile alınan kararlar her türlü sınai faaliyete geleneksel yöntemlerin dışında daha ekolojik atılımlar yapmayı zorunlu kılmıştır.
Özetle alınan uluslararası kararların çerçevesinde çevresel ürün ve faaliyetler halihazırda faaliyet gösteren işletmelere de yansıması olmuştur.
Bu anlamda inovasyon işletmelerin verimliliğini ve kârlılığını artırır, yeni pazarlara girme imkânı sunar ve mevcut pazarın büyümesini sağlayabilir. Sürdürülebilir, çevreci uygulamalara yönelik yatırımlar yapmak işletmeler için bir maliyet sorununu da beraberinde getirmektedir, ancak gelinen düzeyde “geleneksel yöntem” ile faaliyet sürdürmek kısa vadeli ve kısır bir döngünün içinde yok olmayla eş değer bir hale gelmiştir. Gerek ulusal gerekse uluslararası düzeyde alınan kararlar da işletmelerin ekolojik ve sürdürülebilir faaliyet gösterebilirliğinin önünü açmaktadır.

Rubin Lojistik olarak sürdürülebilirliğin öneminin farkındayız. Rubin Lojistik kurulduğu günden bu yana yeşil lojistik konusunda samimi çözümler üretmekte, modern ve sürekli yenilenen araç filosu ile european emission-6 standartlarına uygun çevreci lojistik uygulamalarını faaliyetlerinin merkezine almaktadır.